Hem Balayı Hem Gezi: Fethiye, Ölüdeniz, Muğla



Fethiye, balayımız vasıtasıyla birlikte ilk seyahatimiz oldu desek yeridir. Mart ayında evlendiğimiz için denize girmek pek mümkün olmasa da denizden ziyade gezip görmek istediğimiz bir yerdi Muğla. Aman aman her yerini talan ettik diyemeyeceğiz ama gerek doğası, gerek havası mükemmel bir yerdi. Çok detaya girmeden nereleri gezdiğimizden kısaca bahsedelim.

1. GÜN
Dalaman Havalimanı'na iniş yapar yapmaz bir rent a cardan araba kiraladık ve eşyalarımızı yerleştirmek için otele doğru yola koyulduk. Uçak saati biraz geç olduğu için gezi programının başlangıcını ikinci güne aktardık. Otel merkezde olduğu için ilk günü merkezi gezerek vakit geçirdik.

2. GÜN
Fethiye denildiğinde akla ilk gelen Ölüdeniz oluyor elbette. İkinci günü Ölüdeniz'e doğru erkenden yola koyulduk. Söylendiği kadar var. Denizi, doğası ancak bu kadar güzel olabilirdi.

Aklınızda tekne turu yapmak yokken rastgele önünüze birileri çıkıp illa da tekne turu yapmanız için sizi ikna etmeye kalkarsa ikna olun, çünkü denize karşıdan değil de tekneden bakınca manzara bir o kadar daha güzel oluyor. Şansınız varsa karetta karetta kaplumbağalara da rastlayabilirsiniz. Kişi başı seksen lira gibi bir tutardı sanıyorum.

Tekneyle birlikte önce Ölüdeniz'in meşhur Mavi Mağara'sına gittik. Kış sezonunda yağmurun etkisiyle mağaradan taş düşebileceği endişesiyle kaptan bizi içeriye kadar götürmedi. Oradan rotayı Kelebekler Vadisi'ne doğru çevirdik.


Vadiye giriş ücretliydi. Kişi başı 6 liraydı biz gittiğimizde. Kelebekler Vadisi'nin asıl hikayesi epey geçmişe dayanıyor aslında. Çünkü vadiye girdiğinizde pek kelebek görmeniz mümkün değil. Kelebekler çok hassas hayvanlar. Değil konuşmanız, ayak sesiniz bile rahatsız ediyor onları. Vadi, ziyaretçi akınına uğrayıp turistik bölgeye dönüşmeye başlayınca pek kelebek kalmamış haliyle. Kelebekler Vadisi de zamanla kelebeksiz vadiye dönüşüvermiş. Biz yine de vadiyi gezerken ses çıkarmamaya gayret gösterdik. Böylelikle hiç yoktan yolda birkaç kelebeğe rastlayıverdik. :D Vadi yürüyüşünün sonunda bir şelale karşılıyor bizi. Ağaçlar biraz kapatmış ama yolun sonuna gelmeden dönmeyin deriz.


İki-iki buçuk saatlik tekne turu yolculuğu sonunda kaptanın da önerisiyle yönümüzü Kayaköy'e, diğer deyişle Rum Evleri'ne çevirdik. Rum Evleri'nin tarihi 5 bin yıla kadar dayanıyor. 10 bin civarı hane mevcut. Terk edilen evler doğal ortamın koşulları sonucuyla tarihi kalıntılara dönüşmüş. Adımınızı attığınız her yer sizi geçmişe sürüklüyor sanki. Fethiye'ye kadar gitmişken Kayaköy'ü mutlaka gezmelisiniz. Giriş ücreti 5 liraydı.

3. GÜN
Erken kalkan erken yol alır! Bu kez rotamız Saklıkent Kanyon'u. Kanyona giriş ücreti 6 lira. Girişte taş düşmesine karşın oluşacak tehlikeden dolayı kasket veriyorlar. Burada vaktinizi harcayacak pek bir şey yok. Kanyonu gezmek on dakika bile sürmüyor ama kesinlikle gezip görülmesi gereken bir yer.

Saklıkent'den çıkınca tabelalarda görüp durduğumuz Gizlikent Şelalesi'ne yol aldık. Şelaleye inmek için epey bir merdiven var. İnerken sıkıntı olmuyor da bir de çıkmasını düşünün. :) Şelale'ye inerken etrafta hiç kimse yoktu aşağıda birilerine rastlarız derken gördüğümüz tek şey insanlar dolayısıyla çöplüğe dönmüş bir yerdi. Belki yazın bakım yapıyorlardır ama dediğim gibi, restoranlar dahil etrafta hiç kimse yoktu. Biz biraz korktuk bile diyebilirim. :D Zaten zaman geçirecek çok şey yoktu ki biraz sonra geri döndük.



Tarihi kalıntılar seviyorsanız Tlos Antik Kenti'ne mutlaka uğrayın deriz. Bizans döneminden kalma yapılar mevcut. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ait olduğu için buraya girerken de giriş ücreti ödeyeceksiniz. Ücreti 5 liraydı. Eğer müze karta sahipseniz ücretsiz girebiliyorsunuz.

Tlos'la Yakapark arasında çok fazla mesafe yok. Zamanınız varsa oraya da uğrayabilirsiniz. Bir kısmı doğal bir kısmı yapay şelaleler oluşturulmuştu. Yemek yemek ya da bir şeyler içmek için epey ideal bir yer diyebiliriz.

4. GÜN

Son günü Dalyan'ı görmek için yola koyulduk. Kaplumbağalar şehrin sembolü haline gelmiş ki her yerde kaplumbağa dekor ve süs eşyaları mevcut.

Dalyan'da bolca tekne turlarına rastlayabilirsiniz. Biz Ölüdeniz'de tur yaptık diye tekrar binmek istemedik. 15-20 dakikası burada 30-40 lira civarındaydı. Tekne turuyla belki daha iyi görünür ama Kral Mezarlıkları'nı uzaktan da olsa görebiliyorsunuz.


Son olarak Dalaman Havalimanı'na doğru yol alırken şifalı dedikleri Kükürt Suyu'nu ziyaret etmek istedik. Mart ayına rağmen hava gibi su da epey sıcaktı. Normalde suya girip yüzebiliyorsunuz bile. Birçok cilt rahatsızlığına ve hastalığa iyi geliyormuş.

Biz geziyi epey ölü bir sezonda yaptık desek yeridir. Gittiğimiz çoğu yerde hep yalnızdık ya da çok az insan vardı. Kalabalık sevmeyen birileri olarak bu seyahat bizim için çok güzeldi ama siz daha şen şakrak olsun derseniz gitmek için Mart ayını tercih etmemelisiniz.

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

0 yorum